Kalemşah yazıyor.. Baki Bey Konağında zamana yolculuk

Zamanın İçinden Bir Konağa Dokunmak – Hüseyin Baki Bey’in Hatırası

 

Tarih, bazen yalnızca olup biteni anlatmaz; bazen bir gölgenin ardında kalan sesi, bir konağın taşlarında saklı vakarı fısıldar insana. Hele ki konu Burdur’un derin köklerine, yitmemiş izlerine değiyorsa, zamanın kapısı aralanır. İşte öyle bir Haziran gününde, güneşin altın ışıkları rüzgârla serinleyip gölgelerle harman olurken, yolum beni Burdur’un kalbinde atan bir hatıraya, Baki Bey Konağı’na götürdü.

 

Halk arasında böyle anılırdı: Baki Bey Konağı… Oysa orası, yalnızca bir konak değil, vatanın kaderine yön vermeye çalışan bir irade sahibinin, Hüseyin Baki Bey’in yurduna dair rüyalarının mayalandığı mekândı.

 

Kapısına vardığımda içimde tuhaf bir ürperti hissettim. Sanki geçmişe doğru bir perde aralanmıştı. Ahşap tokmak yoktu belki ama ben o kapıyı hayalimle, saygıyla çaldım. Bir gıcırtı duyuldu. Kapı yavaşça açıldı. Karşımda konağın kahyası...

“Buyurun, hoş geldiniz,” dedi. Sesinde sanki eski zamanların terbiyesi, kalbinin derininden süzülen bir vefa vardı.

 

Avluya adım attığımda çıkrığın sesini duydum ilkin; kuyuya salınan kovadan gelen su sesi, kazanlara dökülen bereketin habercisiydi. Bir telaş vardı. Kazanlar kurulmuş, keşkekler dövülmüş, akşamki ilim meclisine hazırlanıyordu her şey. Konağın taş avlusunda dolaşan ayak seslerine uzaktan nal şakırtıları eşlik ediyordu. Sanki her şey o günkü gibi, her şey hâlâ onun emriyle hareket ediyordu.

 

Merdivenlerden ağır ağır çıkarken, karşımda dimdik duruşuyla Hüseyin Baki Bey belirdi. Heybetli ama vakur, ciddi ama müşfik bir yüz ifadesiyle:

“Hoş geldiniz evlât,” dedi.

Gözlerinde bir çağın yükü, alnında milletin kaderi duruyordu.

 

Baş odaya geçtik. Sessizlik vardı ama bu sessizlik boş değildi; düşüncenin, vatan derdinin, kalbi yoran meselelerin ağırlığıyla doluydu. Beyim, kısa bir hâl hatırdan sonra derinlere daldı. Konu vatan olunca, o artık yalnızca bir Burdurlu değil, Anadolu'nun her karış toprağının hamisiydi. Misak-ı Millî ruhunu en iyi kavrayanlardan biriydi.

 

Kurtuluş Savaşı öncesinde ve sonrasında, Burdur halkının güvenini kazanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekili olmuştu Hüseyin Baki Bey. Fakat onun vekilliği, sıradan bir koltuk meselesi değildi. O, her kürsüye çıktığında halkın sesini, dağdaki çobanın, pazardaki köylünün nefesini taşıyordu. Vatanın bölünmezliğini, milletin birliğini ve tam bağımsızlığını savunuyordu.

 

Misak-ı Millî onun için yalnızca bir siyasi belge değil, bir ahlak, bir iman meselesiydi.

“Hudutlarımız, şehitlerimizin kanıyla çizildi. Onları mürekkep gibi kullandık da harita yaptık,” derdi.

Kürsüde konuştuğunda, onun her kelimesi Burdur’un dağlarından doğar, Anadolu’nun bağrına yayılırdı.

 

İtalyanların Burdur’a gelişi, beyimi derinden yaralamıştı. Bu işgale sadece fiilî değil, fikrî anlamda da karşı durmuş, meclis kürsüsünden haykırmıştı:

“Vatanın her karış toprağı, milletin namusudur. Kim ki bu topraklara göz diker, karşısında bizi bulur!”

Bu sözler, meclis duvarlarında yankılanırken, halkın kalbine kazınmıştı. Onun ömrü boyunca verdiği mücadele, işgalin yalnızca top ve tüfekle değil; cehaletle, inançsızlıkla, yılgınlıkla da yapılabileceğini bilen bir irfan neferinin yoluydu.

 

Konağın duvarlarına sinmişti bu sözler. Merdivenlerde hâlâ onun ayak sesi vardı. Her taşta bir hatıra, her köşede bir nefes. O gün konağın odalarında dolaşırken, birden zaman geriye doğru aktı ve ben kendimi tarihin içinde, vakarın gölgesinde buldum.

 

Sonra… rüyadan uyanır gibi sıyrıldım o andan. Her şey yine sessizliğe gömüldü. Fakat sessizlik yalnızca görünene aitti. Duvarlar onun sesini saklıyordu. Merdivenler onun izini. Konağın avlusu hâlâ onu bekliyordu sanki.

 

Hüseyin Baki Bey…

Sadece bir bey değil, yalnızca bir milletvekili değil…

Bir memleket âşığı, bir vatan öğretmeni, bir irfan savaşçısıydı.

 

Her taşta seni arıyor gözler.

Her rüzgârda fısıltını duyuyor kulaklar.

Burdur’un hatırasında, konağın gölgesinde yaşıyorsun hâlâ.

 

Özlemle, minnetle ve rahmetle...

Adını anarken başımız eğik, kalbimiz dimdik.

Ruhun şâd olsun beyim,

Vatan sana minnettar.

Hüseyin Yıldız (Kalemşah)

Kültür ve Turizm bakanlığı halk şairi