CAN’DAN BAKIŞ  Yazan: Ahmet CAN
Köşe Yazarı
CAN’DAN BAKIŞ Yazan: Ahmet CAN
 

DÜNYA VATANDAŞI DEĞİL, KİMLİKLİ İNSAN

Eğitimde, “Fulbright Antlaşması” ve benzerleri gibi, emperyalist ülkelerle 40’lı yıllardan itibaren yapılan, masumane görüntülü ikili antlaşmalarla, emperyalizmin ağına düşürüldüğümüzü artık fark etmeliyiz. İnsan ve toplum olarak istediğimiz ve kendi değerlerimize uygun insan profillerine ulaşamamışsak, durup düşünmeliyiz: Şunu asla unutmamak gerekir ki; hiçbir şey kendiliğinden olmaz ve her sonuç bir sebebe bağlıdır. Ne yazık ki; çok zamandır, sosyokültürel ve sosyoekonomik meselelerde, sebep-sonuç ilişkisi mantığına bakmaz/bakamaz olduk. Dünyanın en stratejik ve en jeopolitik coğrafyasında bulunup da, stratejik düşünce, stratejik plan anlayış ve davranışından uzak olmamız, asla tesadüf değildir. Kendi eğitim sistemimizle, ‘kendi kendimize asimilasyon’ denebilecek duruma düştük/düşürüldük. Eğitim birinci önceliğimiz olmadıkça, hiç bir yere varılamayacağı, artık en tepeden en aşağıya kadar anlaşılmalıdır! Zira tüm yenilgilerimizin temelinde, kendi kültür ve medeniyetimize göre eğitilip kişilik kazanmayışımız yatmaktadır. Gerçek milli eğitim sistemi ve programı yapamayan sorumlular, tarih indinde sorumludur. Yeni Bakanımız Ziya Selçuk’un bu konuda ümit vaat ettiğini söylemeliyim. Bütün (Dış derin güçler) engellemelerine rağmen, sisteme ilişkin “Millilik” yönünde gelişmeler sağlayabileceğinden umutlanmaktayım. Kendi kültür ve medeniyetimize uygun, ‘Kimlikli insan’ eğitimi söz konusu olduğunda; rahmetli Necip Fazıl Kısakürek’in şu beyti dikkat çekicidir: Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam; Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam... Sorumluların Elini Tutan Elleri Görmek: Fotoğrafı biraz büyütünce, çok rahat şekilde görülmekte ki; sorumluların ellerini bir noktada tutan, olumlu ve somut bir adıma engel olan bir el var… Bu eli en başta entelektüel ve yönetenler görmelidir… Beynelmilel Yahudilik, Yahudi olmayan milletlerin eğitim hayatını çok özel yöntemlerle idare planları ve uygulamaları yapmaktadır. “Yahudi olmayan cemiyetin tahsil (eğitim) hayatını o şekilde idare etmeliyiz ki, herhangi bir teşebbüs ihtiyacı karşısında, kolları cesaretsizlik aczi ile iki yanına düşsün.” (Henry Ford. Beynelmilel Yahudi. Sh:71.) Bütün bunları; ‘Modern insan ve toplum’ hayatına uluşma taktikleri olarak yürütmektedir. Önce tabii ki, 150 yıllık süreçlerde, kendi ve kendinden olmayan her şeyi “medenilik-modernlik-ilerilik” sayan bir kavram, kafalara yerleştirilir; kültür ve sanat kaynakları vasıtasıyla... Stratejik Düşünebilme ve Eğitim: Bu durumda yapılabilecek en akıllı iş, durup düşünmek, stratejik durum ve koordinatları gözden geçirmektir. Milli menfaatlerimiz, varlık ve beka zaviyelerinden bir büyük fotoğraf çekerek baktığımızda, çok açık, net olarak görmekteyiz ki; eğitimden kültüre, bilimden teknolojiye, arge’den icat-patent-markaya, tarım ve hayvancılıktan sanayileşmeye, ekonomiden faiz sistemine, biyolojik sağlıktan, psikolojik sağlığa, çevre kirliliğinden suların ve gıdaların kirliliğine, şehircilikten peyzaj ve sanat anlayışına, müzikten sinemaya, diyanetten dini yaşayışa, dış politikadan savunma sanayisi ve politikalarına kadar, stratejik anlamda çıkmazlarla karşılaşmamış bir sokak bile görmek zordur!.. Tabii ki, gerçekler acı da olsa mutlaka görülmelidir. Ancak, strateji biliminin ortaya koyduğu gerçekler de görülememektedir. En hayati stratejik konular, günübirlik politikalarla yürütülmeye çalışılmamalıdır. Burada, somut örneklemeler yapmak mümkündür. Ancak; okuyucunun da kendi stratejik anlayışının gelişimine katkı koyması anlamında, yaşamakta olduğumuz bu örneklemeleri düşünerek yerine koymasına fırsat vermenin daha eğitsel olacağı kanaatindeyim. En stratejik noktalardan başlamak üzere, strateji fikri ve düşüncesinin geliştirilmesi, hayati önem taşımaktadır. Zararın neresinden dönülürse kardır. Dolayısıyla bu noktada; stratejik düşünce zeminleri, ekolleri ve okullarına acilen ihtiyaç vardır. Kendimiz Olmalıyız: Milli kültür, kavram ve düşünce sistematiğimizi yeniden ihya etmeliyiz. Kimliğimizi tanımalı benimsemeli, Müslüman Türk Milletine mensubiyeti ifade eden davranış ve yaşam biçimlerimizi ortaya koymalı ve kendimiz olmalıyız. Zira asıl güç bu noktadadır. Bunun da çaresi, çözümü ise; en öncelikli milli ve stratejik mesele olan, eğitim’dir. İşte bu yüzdendir ki; İstiklal Mücadelemizin önderi Mustafa Kemal Atatürk, bir yandan Vatanın kurtuluş mücadelesini yaparken, aynı zamanda (Sakarya Savaşının başladığı sıralarda) bir ‘Eğitim kongresi’ toplamaya çalışıyordu. Anaokulundan üniversiteye kadar; milli devletin ana stratejisi içerisinde, birinci dereceli ana konusu, varlık ve beka meselesi olarak ele alınıp, hükümetlere ve bakanlara göre değişmeyen bir sistem şeklinde tesis edilir/edilmelidir. Eğitim metodu ve pedagoji ilmi, Müslüman Türk Milletinin kültür ve medeniyet kaynakları esas alınarak, bilimsel bir zenginliğe kavuşturulmalıdır. Öğretmen-Eğitimci: Bir milletin varlık ve bekası yönüyle, en stratejik elemandır. Öğretmen, milli kimlik ve kişiliğin ideal bir prototipi olmalıdır. Eğitim meselesi, ilk önce öğretmen okulları ele alınarak çözülebilir. Her insan/öğrenci öğretmen olamaz. Öğretmen, milli kimlik, kişilik ve Müslüman Türk Milleti ve medeniyetine mensubiyet duygusu en yüksek insanlar arasından çıkar. Körü körüne, emperyalist karakterli Batıya hayranlık ve taklitten, sorgulayarak vazgeçilmelidir. Zira kendimiz olmaktan vazgeçiren ve kendi kültür ve medeniyetini inkar süreçlerine (tuzaklarına) sevk eden, Batının stratejik çalışmalarıdır. Bilim ve tekniği taklit, bilgiyi ezberi değil, kendi ilim ve teknolojisini kuran, üreten ve icat eden milli fikri ve davranışı benimsemeliyiz.  
Ekleme Tarihi: 17 Eylül 2018 - Pazartesi

DÜNYA VATANDAŞI DEĞİL, KİMLİKLİ İNSAN

Eğitimde, “Fulbright Antlaşması” ve benzerleri gibi, emperyalist ülkelerle 40’lı yıllardan itibaren yapılan, masumane görüntülü ikili antlaşmalarla, emperyalizmin ağına düşürüldüğümüzü artık fark etmeliyiz.

İnsan ve toplum olarak istediğimiz ve kendi değerlerimize uygun insan profillerine ulaşamamışsak, durup düşünmeliyiz:

Şunu asla unutmamak gerekir ki; hiçbir şey kendiliğinden olmaz ve her sonuç bir sebebe bağlıdır. Ne yazık ki; çok zamandır, sosyokültürel ve sosyoekonomik meselelerde, sebep-sonuç ilişkisi mantığına bakmaz/bakamaz olduk.

Dünyanın en stratejik ve en jeopolitik coğrafyasında bulunup da, stratejik düşünce, stratejik plan anlayış ve davranışından uzak olmamız, asla tesadüf değildir. Kendi eğitim sistemimizle, ‘kendi kendimize asimilasyon’ denebilecek duruma düştük/düşürüldük.

Eğitim birinci önceliğimiz olmadıkça, hiç bir yere varılamayacağı, artık en tepeden en aşağıya kadar anlaşılmalıdır!

Zira tüm yenilgilerimizin temelinde, kendi kültür ve medeniyetimize göre eğitilip kişilik kazanmayışımız yatmaktadır. Gerçek milli eğitim sistemi ve programı yapamayan sorumlular, tarih indinde sorumludur. Yeni Bakanımız Ziya Selçuk’un bu konuda ümit vaat ettiğini söylemeliyim. Bütün (Dış derin güçler) engellemelerine rağmen, sisteme ilişkin “Millilik” yönünde gelişmeler sağlayabileceğinden umutlanmaktayım.

Kendi kültür ve medeniyetimize uygun, ‘Kimlikli insan’ eğitimi söz konusu olduğunda; rahmetli Necip Fazıl Kısakürek’in şu beyti dikkat çekicidir:

Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;

Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam...

Sorumluların Elini Tutan Elleri Görmek:

Fotoğrafı biraz büyütünce, çok rahat şekilde görülmekte ki; sorumluların ellerini bir noktada tutan, olumlu ve somut bir adıma engel olan bir el var… Bu eli en başta entelektüel ve yönetenler görmelidir…

Beynelmilel Yahudilik, Yahudi olmayan milletlerin eğitim hayatını çok özel yöntemlerle idare planları ve uygulamaları yapmaktadır. “Yahudi olmayan cemiyetin tahsil (eğitim) hayatını o şekilde idare etmeliyiz ki, herhangi bir teşebbüs ihtiyacı karşısında, kolları cesaretsizlik aczi ile iki yanına düşsün.” (Henry Ford. Beynelmilel Yahudi. Sh:71.) Bütün bunları; ‘Modern insan ve toplum’ hayatına uluşma taktikleri olarak yürütmektedir. Önce tabii ki, 150 yıllık süreçlerde, kendi ve kendinden olmayan her şeyi “medenilik-modernlik-ilerilik” sayan bir kavram, kafalara yerleştirilir; kültür ve sanat kaynakları vasıtasıyla...

Stratejik Düşünebilme ve Eğitim:

Bu durumda yapılabilecek en akıllı iş, durup düşünmek, stratejik durum ve koordinatları gözden geçirmektir. Milli menfaatlerimiz, varlık ve beka zaviyelerinden bir büyük fotoğraf çekerek baktığımızda, çok açık, net olarak görmekteyiz ki; eğitimden kültüre, bilimden teknolojiye, arge’den icat-patent-markaya, tarım ve hayvancılıktan sanayileşmeye, ekonomiden faiz sistemine, biyolojik sağlıktan, psikolojik sağlığa, çevre kirliliğinden suların ve gıdaların kirliliğine, şehircilikten peyzaj ve sanat anlayışına, müzikten sinemaya, diyanetten dini yaşayışa, dış politikadan savunma sanayisi ve politikalarına kadar, stratejik anlamda

çıkmazlarla karşılaşmamış bir sokak bile görmek zordur!.. Tabii ki, gerçekler acı da olsa mutlaka görülmelidir.

Ancak, strateji biliminin ortaya koyduğu gerçekler de görülememektedir. En hayati stratejik konular, günübirlik politikalarla yürütülmeye çalışılmamalıdır. Burada, somut örneklemeler yapmak mümkündür. Ancak; okuyucunun da kendi stratejik anlayışının gelişimine katkı koyması anlamında, yaşamakta olduğumuz bu örneklemeleri düşünerek yerine koymasına fırsat vermenin daha eğitsel olacağı kanaatindeyim.

En stratejik noktalardan başlamak üzere, strateji fikri ve düşüncesinin geliştirilmesi, hayati önem taşımaktadır. Zararın neresinden dönülürse kardır. Dolayısıyla bu noktada; stratejik düşünce zeminleri, ekolleri ve okullarına acilen ihtiyaç vardır.

Kendimiz Olmalıyız:

Milli kültür, kavram ve düşünce sistematiğimizi yeniden ihya etmeliyiz. Kimliğimizi tanımalı benimsemeli, Müslüman Türk Milletine mensubiyeti ifade eden davranış ve yaşam biçimlerimizi ortaya koymalı ve kendimiz olmalıyız. Zira asıl güç bu noktadadır. Bunun da çaresi, çözümü ise; en öncelikli milli ve stratejik mesele olan, eğitim’dir.

İşte bu yüzdendir ki; İstiklal Mücadelemizin önderi Mustafa Kemal Atatürk, bir yandan Vatanın kurtuluş mücadelesini yaparken, aynı zamanda (Sakarya Savaşının başladığı sıralarda) bir ‘Eğitim kongresi’ toplamaya çalışıyordu.

Anaokulundan üniversiteye kadar; milli devletin ana stratejisi içerisinde, birinci dereceli ana konusu, varlık ve beka meselesi olarak ele alınıp, hükümetlere ve bakanlara göre değişmeyen bir sistem şeklinde tesis edilir/edilmelidir.

Eğitim metodu ve pedagoji ilmi, Müslüman Türk Milletinin kültür ve medeniyet kaynakları esas alınarak, bilimsel bir zenginliğe kavuşturulmalıdır.

Öğretmen-Eğitimci:

Bir milletin varlık ve bekası yönüyle, en stratejik elemandır. Öğretmen, milli kimlik ve kişiliğin ideal bir prototipi olmalıdır. Eğitim meselesi, ilk önce öğretmen okulları ele alınarak çözülebilir.

Her insan/öğrenci öğretmen olamaz. Öğretmen, milli kimlik, kişilik ve Müslüman Türk Milleti ve medeniyetine mensubiyet duygusu en yüksek insanlar arasından çıkar. Körü körüne, emperyalist karakterli Batıya hayranlık ve taklitten, sorgulayarak vazgeçilmelidir. Zira kendimiz olmaktan vazgeçiren ve kendi kültür ve medeniyetini inkar süreçlerine (tuzaklarına) sevk eden, Batının stratejik çalışmalarıdır.

Bilim ve tekniği taklit, bilgiyi ezberi değil, kendi ilim ve teknolojisini kuran, üreten ve icat eden milli fikri ve davranışı benimsemeliyiz.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.