Mustafa ARSLAN
Köşe Yazarı
Mustafa ARSLAN
 

YABANCI GÖÇLER VE GÜÇLÜKLER

Ülkemizin gündemine son günlerde terör ve ekonomik sıkıntıların beraberinde ülkemiz de mülteci olarak bulunan Suriyeli üç milyon kişinin kalifiye elaman olarak Türk vatandaşlığına alınması meselesi geldi oturdu. Cumhurbaşkanı da ortaya ilginç bir fikir attı. Biz almayalım da başka ülkeler mi alsınlar Suriyeli vatandaşları demeye başladı.   Türkiye ikinci dünya savaşından sonra Almanya ile Türk İşgücü konusundaki anlaşmayı 31 Ekil 1961 yılında imzalamış ve ilk olarak 2 bin 500 Türkün göç ettiği Almanya da bu gün 2 milyon 700 bin civarında Türk bulunduğu ifadesi yer almaktadır. Almanya da işçi olarak giden Türk işçilerinde ilk zamanlarda dil sorunu yaşanırken bu gün ise 2-3 kuşak Türkler de ise kendi dillerine ise yabancı bir dil ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle de oradaki Türk aileleri içinde kuşak çatışmaları ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de aile içindeki parçalanmalar ve sorunlar “geri dönüş” yasası ile daha da anlaşılmaz hale gelmiştir.   Ankara da bana yakın bir dostumun anlattığı bir olayı örnek vermeden öncesi Suriye uyruklu vatandaşların Türk vatandaşlığına alınmasını meselesinden de önce yasalardaki aksaklıkları ve eksiklikleri düzenlememiz gerekmiyor mu ki bir dönem Amerika da görev alan yetişen Prof. Dr. Mehmet Haberal ülkesine dönmek ve kendi insanına faydamı olmak için Hacettepe Üniversitesinde bir kürsü kurarak, böbrek hastalarına çare olabilmek için girişimlerde bulunmayı düşlemektedir. Ancak kürsü kurulmasını bırakın izin dahi verilmez.   Türk bilim adamı Prof Dr. Mehmet Haberal gibi yurt dışında yetişmiş ve Türk insanının ihtiyacı olan birçok bilim adamı sayabilirim. Nobel kimya ödülünün sahibi Aziz Sancar ise sadece bunlardan biri ve örnek bir kişiliktir. Bu gün ise ülkemizin çeşitli şehirlerine dağılmış Suriye uyruklu vatandaşlardan acaba kaç kişi var ülkemizin ekonomisine bilim dünyasına veya kendi yurttaşlarını Türk örf ve geleneklerine göre yetiştirecek insan sayısı nedir bunu biliyor muyuz.   Bilgi toplumu; yeni temel teknolojilerin gelişimiyle bilgi sektörünün, bilgi üretiminin, bilgi sermayesinin ve nitelikli insan faktörünün önem kazandığı, eğitimin sürekliliğinin ön plana çıktığı, iletişim teknolojileri, bilgi otoyolları, elektronik ticaret gibi   yeni gelişmeler ile toplumu ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal açıdan sanayi toplumunun ötesine taşıyan bir gelişme aşaması olarak tanımlanabilir. Kişisel bilgisayardan internete bağlantısı olan kullanıcı sayısı ABD’de yaklaşık 100 Milyon, Japonya’da 50 milyon olarak hesaplanmaktadır. Türkiye’de ise nüfusun çok küçük bir kesiminin (yaklaşık 2 Milyon) halihazırda internete erişim imkanı bulunmaktadır. Ar-Ge harcamalarının GSMH’ya oranı ise başlıca gelişmiş ülkelerde yaklaşık yüzde 2 ila yüzde 4 arasında değişmektedir. Türkiye’de ise bu oran sadece binde 48’tir. (Şekil-2) Ar-Ge personeli sayısına baktığımızda da yine ülkemizin gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğu görülmektedir. Örneğin, İsveç’te ar-ge alanında bir milyon kişi başına düşen  bilim adamı ve mühendis sayısı 4507 dir. Bu sayı ülkemizde 303’tür. Türkiye’nin sanayileşme sürecini tamamlaması, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda yapısal değişimi gerçekleştirmesi ve uluslararası alanda globalleşme sürecine uyum sağlaması açısından bilgi toplumuna yönelik gelişmeleri yakından izlemesi ve bu alana öncelik veren politikaların oluşturulması  gerekmektedir. Türkiye, bilgi çağını yakalamış uygar ülkeler ile arasındaki açığı kapatmak için üniversitelerine, bilim ve araştırma merkezlerine, enstitülerine daha fazla önem vermek zorundadır. İnsani veya politik açıdan Türkiye de ikamet eden ve bu gün ülkenin sorunu haline gelen 3 milyon insana vatandaşlık vermek gibi hamaset nutukları kokan bir görevi yerine getirmesi sorunu çözmez.      
Ekleme Tarihi: 07 Temmuz 2016 - Perşembe

YABANCI GÖÇLER VE GÜÇLÜKLER

Ülkemizin gündemine son günlerde terör ve ekonomik sıkıntıların beraberinde ülkemiz de mülteci olarak bulunan Suriyeli üç milyon kişinin kalifiye elaman olarak Türk vatandaşlığına alınması meselesi geldi oturdu. Cumhurbaşkanı da ortaya ilginç bir fikir attı. Biz almayalım da başka ülkeler mi alsınlar Suriyeli vatandaşları demeye başladı.  

Türkiye ikinci dünya savaşından sonra Almanya ile Türk İşgücü konusundaki anlaşmayı 31 Ekil 1961 yılında imzalamış ve ilk olarak 2 bin 500 Türkün göç ettiği Almanya da bu gün 2 milyon 700 bin civarında Türk bulunduğu ifadesi yer almaktadır. Almanya da işçi olarak giden Türk işçilerinde ilk zamanlarda dil sorunu yaşanırken bu gün ise 2-3 kuşak Türkler de ise kendi dillerine ise yabancı bir dil ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle de oradaki Türk aileleri içinde kuşak çatışmaları ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de aile içindeki parçalanmalar ve sorunlar “geri dönüş” yasası ile daha da anlaşılmaz hale gelmiştir.

 

Ankara da bana yakın bir dostumun anlattığı bir olayı örnek vermeden öncesi Suriye uyruklu vatandaşların Türk vatandaşlığına alınmasını meselesinden de önce yasalardaki aksaklıkları ve eksiklikleri düzenlememiz gerekmiyor mu ki bir dönem Amerika da görev alan yetişen Prof. Dr. Mehmet Haberal ülkesine dönmek ve kendi insanına faydamı olmak için Hacettepe Üniversitesinde bir kürsü kurarak, böbrek hastalarına çare olabilmek için girişimlerde bulunmayı düşlemektedir. Ancak kürsü kurulmasını bırakın izin dahi verilmez.

 

Türk bilim adamı Prof Dr. Mehmet Haberal gibi yurt dışında yetişmiş ve Türk insanının ihtiyacı olan birçok bilim adamı sayabilirim. Nobel kimya ödülünün sahibi Aziz Sancar ise sadece bunlardan biri ve örnek bir kişiliktir. Bu gün ise ülkemizin çeşitli şehirlerine dağılmış Suriye uyruklu vatandaşlardan acaba kaç kişi var ülkemizin ekonomisine bilim dünyasına veya kendi yurttaşlarını Türk örf ve geleneklerine göre yetiştirecek insan sayısı nedir bunu biliyor muyuz.

 

Bilgi toplumu; yeni temel teknolojilerin gelişimiyle bilgi sektörünün, bilgi üretiminin, bilgi sermayesinin ve nitelikli insan faktörünün önem kazandığı, eğitimin sürekliliğinin ön plana çıktığı, iletişim teknolojileri, bilgi otoyolları, elektronik ticaret gibi   yeni gelişmeler ile toplumu ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal açıdan sanayi toplumunun ötesine taşıyan bir gelişme aşaması olarak tanımlanabilir.

Kişisel bilgisayardan internete bağlantısı olan kullanıcı sayısı ABD’de yaklaşık 100 Milyon, Japonya’da 50 milyon olarak hesaplanmaktadır. Türkiye’de ise nüfusun çok küçük bir kesiminin (yaklaşık 2 Milyon) halihazırda internete erişim imkanı bulunmaktadır.

Ar-Ge harcamalarının GSMH’ya oranı ise başlıca gelişmiş ülkelerde yaklaşık yüzde 2 ila yüzde 4 arasında değişmektedir. Türkiye’de ise bu oran sadece binde 48’tir. (Şekil-2)

Ar-Ge personeli sayısına baktığımızda da yine ülkemizin gelişmiş ülkelerin çok gerisinde olduğu görülmektedir. Örneğin, İsveç’te ar-ge alanında bir milyon kişi başına düşen  bilim adamı ve mühendis sayısı 4507 dir. Bu sayı ülkemizde 303’tür.

Türkiye’nin sanayileşme sürecini tamamlaması, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda yapısal değişimi gerçekleştirmesi ve uluslararası alanda globalleşme sürecine uyum sağlaması açısından bilgi toplumuna yönelik gelişmeleri yakından izlemesi ve bu alana öncelik veren politikaların oluşturulması  gerekmektedir.

Türkiye, bilgi çağını yakalamış uygar ülkeler ile arasındaki açığı kapatmak için üniversitelerine, bilim ve araştırma merkezlerine, enstitülerine daha fazla önem vermek zorundadır. İnsani veya politik açıdan Türkiye de ikamet eden ve bu gün ülkenin sorunu haline gelen 3 milyon insana vatandaşlık vermek gibi hamaset nutukları kokan bir görevi yerine getirmesi sorunu çözmez.

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.