KENDİNE AYNA OL TUTKU İLE İŞİNE SARIL
KENDİNE AYNA OL
TUTKU İLE İŞİNE SARIL
Bazen, kendimize ayna olabilmek ne zordur! Maske benliğimizle buluşup, yüzleşmek istemeyiz. Ancak biliriz ki, yüzleşmeden, kendimizi aynamızda görmeden de gelişemeyiz. Hayat, bizden kendimize ayna olabilmemizi bekler.
Hayat, tutku ile işimize sarılmamızı, var gücümüzle çalışmamızı, emeğimizi ve kaliteli zamanımızı harcamamızı ister. “Bana önem ver, beni süsle, ilham kaynağım ol!” diye seslenir. Ve biz, bu çağrıyı duyduğumuzda, hayatın bize sunduğu adımları önemseyerek atarız.
İnsan, ilk adımını atarken, yapacağı işe güzel bir niyetle başlamalıdır. O işin kapısını sevgiyle aralarsa, içeriye adım atmak da kolaylaşır. İş, sevgiyle akar, tutku ile sarılır, bağlanır.
Ayağa kalktığında, oturduğunda, hatta yatarken, kısacası her anında, niyet ettiği işin düşüncesiyle hareket eder.
Peki, sadece niyet etmek ve düşünmek yeterli midir? Elbette ki hayır. İnsan, var oluşunun her anında öğrenmeye, eğitim-öğretime, edebe adım atar. Kendini yetiştirmiş önemli şahsiyetlerin hayatına baktığımızda, gece yatmadan önce ertesi gün hangi konuyu çalışacaklarını, nasıl çalışacaklarını, neler üreteceklerini çoktan belirlemiş olduklarını görürüz. Kimileri bugün ne yapsam diye düşünürken, onlar çoktan yola çıkmış, kararlarını almış ve hafızalarına kazandırmışlardır. O gün, tüm güçlerini o amaca adar, vakitlerini dolu dolu geçirirler. Peygamber Efendimiz’in, “İki günü birbirine eşit olan zarardadır.” hadisini, hayatlarının düsturu haline getirirler.
Herkes uykuda olduğu zaman diliminde, sabahın alacakaranlığında kalkarlar. Kimine sorarsanız, “Bu saatte kalkılır mı yahu? Kalkacağım da ne yapacağım?” diye söylenirler. İşte bu şahsiyetler, ömürlerini boşa ziyan etmemek ve ebedi hayata adım atarken geride kıymetli bir eser bırakabilmek için tüm güçleriyle çalışırlar. Okur, düşünür ve her zaman en iyisini yapmaya odaklanırlar.
5N 1K dediğimiz kapıyı açan anahtar kelimelerle (Ne, nasıl, neden, nereye, ne zaman ve kim soruları) sorular sorar, cevaplar ararlar. Çözemediği bir mesele olduğunda, tutku ile ona sarılır ve o yarım kalmış problemi, defalarca düşünerek çözmeye çalışırlar.
Bir daha geri dönmeyeceklerini bilen, cephede savaşa giren atalarımız gibi, tutkuyla işlerine odaklanır ve büyük bir eser yaratmak için canla başla çalışırlar. Yılmak yoktur; yalnızca çalışmak vardır. Olmadıysa, bir daha denerler. Olmadıysa, bir daha. Çünkü onlar, tünelin sonunda ışık olduğuna gönülden inanmışlardır.
Nitekim Bakara Suresi 195. Ayet'te: "Mallarınızı Allah yolunda harcayın ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Bir de iyilik edin ve yaptığınızı güzel yapın. Doğrusu Allah iyilik eden ve işini güzel yapanları sever." buyrulmaktadır.
Yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi: "Yalnızca tek bir şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak. Servet ve onun tabii neticesi olan refah ve saadet yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır."
İşte bu güzel insanlar, en iyisini yapmak, üretmek ve toplumun her kesiminin uyanmasını sağlamak, faydalı olabilmek amacıyla tutku ile işlerine sarılanların çemberine sıkı sıkıya bağlanırlar.
Ürettikçe daha çok üretir, topluma kendilerinden ne verebiliriz derdinde olurlar. Kendilerini eğitirken, başkalarına da ışık olma gayesindedirler. Onlar, tıpkı arılar gibi dayanışma içinde, insanlara faydalı olmayı hedeflerler.
Hayattaki amaçları da budur aslında: Kendine ayna olup, başkalarına da ayna olabilmek. Bildiklerini yansıtabilmek, evrensel olabilmektir tek gayeleri.
Ancak böyle mutlu olurlar. Bilgilerini, deneyimlerini paylaşarak, üstünlük taslamadan mutlu olurlar. Çiçek gibidirler. Diğer insanlar, “Beni görmesin,” diye çiçek açmayı düşünmezler. Her zaman kendilerini besledikçe çiçek açarlar, rengarenk sevgiyle, tutkuyla. Başkalarının da çiçek açmasından mutluluk duyarlar. Ne güzeldir işte böyle insanca kalabilmek, paylaşarak üreterek, hiçbir karşılık beklemeden ışık olabilmek. Gönülden istemek, gönülden vermek...
08.05.2025