ZULMÜ ALKIŞLAYANLAR, ZALİME DUR DİYEMEZ!
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem…
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.” Bu milletin vicdanıyla konuşan, ahlakını terennüm eden, duruşunu özetleyen Mehmet Akif Ersoy, bu dizelerle bu milletin ruh dünyasını dillendirmişti. Peki ya şimdi? Bugünün manzarasına bakarak böylesi bir erdemin gereğini yapacak kaç kişi var bu ülkede?
Bir bakın Allah aşkına, ülke ne hale geldi veya getirildi! Örnek mi? Papa ölüyor, bayraklar yarıya indiriliyor. Suudi Kralı ölüyor, yas ilan ediliyor. Ama bu toprakların öz evlatları, dağ başında metan gazına kurban gidiyor, kimsenin umurunda değil. On iki askerimiz göz göre göre şehit oluyor; devlet sessiz, ekranlar suskun, vicdanlar sağır. Bir millet şehit olan askerlerinin yasını tutamıyorsa o ülkenin geleceği olur mu? Ülke yanıyor, ormanlar alev alev, zeytinlikler kesiliyor rant uğuna; köylü ağacına sarılıyor, “kesme zeytinimi, kesme rızkımı!” diye yalvarıyor... Ama bu çığlıklar, ihale sıcaklığında sağırlaşan kulaklara ulaşmıyor. Kalpler, kömür zifti. Devleti yönetenler, ağaca sarılanı koruyacağına maden çıkartacağım diyerek zeytin ağaçlarını kesenlerden yana…
Şimdilerde yine bir büyük sarmalın içinde Türkiye Cumhuriyeti. Sarmalın adı ne? “Terörsüz Türkiye” Emperyalist güçlerin önünde diz çöktürülen Türkiye Cumhuriyeti’ne biçilen kefenin adı. Kefen diyorum, çünkü bu ismin altında yüz yılı aşkın bir sürenin hazırlığı var. 18 Ocak 1919’ toplanan Paris Konferansını, Sevr Antlaşmasını, Winston prensiplerini, Sivas Kongresindeki Amerikan Manda tartışmalarını, 04 Haziran 2003 gecesi, TBMM’de yangından mal kaçırır gibi oylanan 4867 ve 4868 kanunları, Arap Baharını, BOP’u, Arzı Mevud’u bilmeden, bir bütün olarak değerlendirmeden bugün yapılmak istenenleri anlamak, tahlil etmek mümkün değildir. Ne idi 2003’teki İsimleri gayet masum, hatta süslü kanunlar: “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” ikincisi “Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme”. Evet, bu iki kanun Türk milletini gözbebeği İstiklal Savaşına karar veren, milli iradenin tecelli ettiği TBMM’de kabul edildi. TBMM’si, o gece kendi egemenliğini, kendi kaderini, kendi doğal kaynaklarını yabancı güçlerin inisiyatifine açan bu sözleşmeleri hiçbir çekince koymaksızın kabul etti. Hem de yıllardır direniş gösterilen, defalarca reddedilen, “bu, ülkenin milli birliğine zarar verir” denilen hükümlerle birlikte... Şimdi de bu kanunların gereği yerine getiriliyor. Adı ne: “Terörsüz Türkiye” diğer bir deyişle “Türk Baharı” Gıdım gıdım gelindi bu noktaya.
Önce bu milletin vergileri ile kurulan fabrikalar, işletmeler, limanlar, kurum ve kuruluşlar sattırıldı, yer altı kaynaklarının işletilmesi yabancılara verildi. Tarım ve hayvancılık çökertildi. Devlet içinde devlet oluşumuna göz yumuldu. Ordu itibarsızlaştırıldı. Kara hava, deniz harp okulları kapatıldı. Eğitim sistemi bilinçli biçimde istikrarsızlaştırıldı. Millet, yerli ve milli masallarıyla uyutuldu. Türkiye Faiz cenneti yapıldı. Algı, hakikatin yerini aldı. Ahlak, ekranlara yenik düştü. Adalet güven vermeyen kurum haline getirildi. Tek adam saltanatı ile birlikte kuvvetler ayrılığı güvencesi ortadan kaldırıldı. TBMM’si noter makamına dönüştürüldü. Millet adına denetim yapan mekanizmalar ortadan kaldırıldı. Sınır kapıları açıldı. Başta, 5 milyon Suriyeli, olmak üzere yaklaşık 10 milyon mülteci ülkeye davet edildi. Ülkenin demografik yapısı değiştirildi. Satın alınan TV kanallarında millet, dizilerle oyalandırılırken Türkiye FATF tarafından gri listeye alındı. Ülke, mafya ve uyuşturucu baronlarının buluştuğu ve vuruştuğu yer haline getirildi. Daha çok sıralayacağımız olumsuzluklarla hedeflenen ne idi? Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına ve ulus devlet kimliğine son vermek. Şimdi tiyatronun son perdesi oynanıyor. Adı ne? “Terörsüz Türkiye!” Var olan anayasayı tanımayanlar şimdi ne istiyorlar? Yeni bir anayasa yaparak Türkiye’ye barış getirmek. Yahu! PKK terör örgütü ve onun yandaşlarının dışında Türküyle, Kürdiyle, Çerkez’i, Laz’ı, Zaza’sı Boşnak’ı ile bu milletin sizden böyle bir talebi mi oldu ki böylesi bir ihanete kapı aralıyorsunuz?
Şiirle başladık söze Cemal Süreyya’nın şiirle noktalayalım yazımızı:
“Ne kalem yazabildi halimizi
Ne de cümleler anladı bizi
Ünlem şaşkın, virgül eğri
Bir noktaya gizledik derdimizi!
Hadi Önal/ 8 Ağustos 2025/ Elazığ