Kelimelerin ruhudur şiir. Kelimeler onunla boyutlanır; derinlik, incelik, yücelik kazanır; billurlaşır, şifrelenir. Şiir, bir sestir, bir nefestir. Şiir, bazen bir milletin kaderine dokunan bir tel, bazen de sevgiliye uzatılan bir buket gül olur. Kalemiyle Azerbaycan Türkü’nün ruhunu şiirlerinde işleyen, hüznü harmanlayarak gönüllere uzanan Şehriyar dizeleri ile yalnız Azerbaycan Türk’ünün değil, Türk dünyasının da kaderine dokunan onun ruhunu ilmik, ilmik dokuyan bir şair olmuştur.
Bir düşünün, hangi şair “Haydar Baba” diye seslenirken, bir neslin çocukluk özlemlerini, anne sıcaklığını, ata toprağına duyulan hasreti bu denli içli bir şekilde anlatmıştır? Şehriyar, sadece bir şair değil, Türk dünyasının dağında, ovasında yaşayan insanların bağrında yankılanan bir sestir.
Şehriyar, Türkçe ve Farsça şiirleriyle hem Azerbaycan’ın hem de İran’ın ortak değeri olmuştur. Özellikle Türkçe yazdığı “Haydar Baba’ya Selam” adlı eseri, yıllardır Azerbaycan Türklerinin dillerinde yankılanmaktadır. Sürgünlerin, gurbetin ve memlekete duyulan tarifsiz sevdanın sesidir “Hayder Baba’ya Selam.” Onun şiirleri, bir şairin bireysel duygularının çok ötesinde, bir halkın ruhunu yansıtmaktadır.
1906 yılında Tebriz’in Bağmeşe mahallesinde dünyaya gelen Şehriyar’ın ilk şiiri, Tebriz’deki eğitim dönemi içinde, 1920 yılında Edeb dergisinde yayınlanmıştır. Şiirlerini Farsça yazan Şehriyâr’ın annesinin: “Oğlum, deyirler sen böyük şâir olmuşsan, amma men senin dediyin şe’rleri başa düşmürem (anlıyamıyorum). Beş niye menim dilimde demirsen? Biraz da menim dilimde söyle ki, men de başa düşüm(anlayayım)” uyarısı ile Türkçeye, ana diline, yönelmiştir. Anadilinin kısıtlandığı dönemlerde Türkçeyi dizelerine sığdırmayı başaran şair, her mısraında, ana dilinin sıcaklığını korumasını bilmiştir.
Şiir, şüphesiz ki kelimelerden ibaret değildir; halkın ruhudur. Şehriyar da işte bu ruhun taşıyıcısıdır. Onun dizelerinde köyler, dağlar, anneler, ayrılıklar, kavuşmalar ve en çok da özlem vardı. O, halkının derdini kendi derdi bilip, onu en yalın haliyle anlatan bir halk ozanıdır.
Şehriyar’ın şiirlerini okuyan her insan, dizelerinin içinde bir parça kendisini bulur. Çünkü o, bireysel bir şair değildir. O, Azerbaycan’ın olduğu kadar Türk dünyasının da ortak hafızasıdır. Onu anmak, aslında Türk’ün kendi köklerine inmesi orada buluşması, kaynaşması demektir.
Şehriyar’ı rahmet ve minnetle anıyorum. Onun şiirleri, zamanın ötesine geçmiş, bize miras kalmış birer hazine gibi parıldamaya devam ediyor, edecektir. Yazımızı bu yüce gönüllü şairin Heyder Baba’ya Selam şirinden aldığım bir bölümle tamamlayayım.
Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıb akanda,
Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
Selâm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.
Heyder Baba, kehliklerin uçanda,
Göl dibinden dovşan kalkıb, kaçanda,
Bahçaların çiçeklenib açanda,
Bizden de bir mümkün olsa, yâd ele,
Açılmayan ürekleri şâd ele.
…
Men senin tek dağa saldım nefesi,
Sen de kaytar, göylere sal bu sesi,
Baykuşun da dar olmasın kefesi,
Burda bir şîr darda kalıb bağırır,
Mürüvvetsiz insanları çağırır.
Heyder Baba, gece durna keçende,
Köroğlunun gözü kara seçende,
Kıratını minib, kesib biçende,
Men de burdan tez matlaba çatmaram,
Eyvaz gelib çatmayıncan yatmaram.
Heyder Baba, merd oğullar doğginan,
Nâmerdlerin burunların oğginan,
Gediklerde kurdları dut boğginan,
Koy kuzular ayın şayın otlasın,
Koyunların kuyrukların katlasın.
Heyder Baba, senin könlün şad olsun,
Dünya varken ağzın dolu dad olsun,
Senden keçen yakın olsun, yâd olsun,
Deyne menim şâir oğlum Şehriyâr,
Bir ömürdür gam üstüne gam çalar.
Hadi Önal /21 Mayıs 2025/ Elazığ