Hadi Önal
Köşe Yazarı
Hadi Önal
 

TROLLER VE KURUMLAŞAN TROLLEŞME

    Susmak bir vebal... Çünkü olanlara karşı susuldukça, suçlular kendilerini haklı çıkarmak için olağanüstü gayret gösteriyor; yalanı, hatayı, yanlışı, olmamışı, yaşanmamışı varmış olmuş, yaşanmış gibi toplumun damarlarına zerk etmeye çalışıyorlar. Allah’ın kendilerine bahşettiği en büyük nimet olan aklı kullanamayan zavallılar da bu şarlatanların sözlerine inanıyor ve onların peşine takılıyorlar. Dünün saray çevresinde görülen dalkavukluk mesleği ve onun icracısı dalkavuklar da bir kaç gömlek değiştirerek bugün ekranlarda, sosyal medyada, kahvehane köşelerinde kendilerine yer etmeye çalışıyorlar. Acı olan şu ki bu şarlatanların kimisi diplomalı, kimisi kravatlı… Kimisi "kalem" taşıyor, kimisi "klavye". Kulağına üflenen yalanı savunan bu yağcı, yalaka ve kemik yalayıcılara günümüzde trol deniliyor. Troller, bir taraftan önlerine atılan kemik parçalarını yalarken diğer taraftan da müfterilerin havlamaların eşlik edip sağa sola saldırıyorlar. Bu kişiliksiz gölgelere, köpek desem köpeğe hakaret etmekten korkarım. Karanlıkta ısırmaya çalışan bu kör yaratıkların kimlikler yok, kişilikleri gelişmemiş. Bu tip kütüklerde akıl, izan, vicdan, din, iman aramak beyhude…   Trollerin tek düşüncesi para ve makamdır. Trolün görevi: Parayı veren yahut makam tahsis eden efendisine hizmet etmektir. Efendisinin işaret ettiği yere havlamaktır. Bu mahlûkatlar için hakikatin kıymeti yoktur. İftirayı meslek edinmiş bu sapkınların harekete geçmeleri için ayakları yere basmayan bir dedikodu,  sahte bir belge, bir montaj cümle yeterlidir. Sonrası: Saldır, yıprat, itibarsızlaştır... Yeter ki bir yerden alkış gelsin, yeter ki önlerine yalanacak yeni bir kemik konulsun.  İnsan olmak, insan kalmak, insan olmanın hakkını vermek gibi kavramlar, trollerin kitabında yoktur.  İnsan, aklıyla, vicdanıyla kalbiyle insandır. İnsan, insanı insan yapan, hakikatin arkasında durmak onu savunmakla olunur. Oysa insanla insanlıkla uzaktan yakından ilgileri olmayan "İnsan" kılığındaki bu mahlûkların, gerçekte insanla, insanlıkla zerre kadar ilgileri yoktur. Bu yaratıkların hayatlarını, birilerinin istek ve dilekleri şekillendirir.   Troller böyle de ya onları besleyenler… Onlar için de sağ olsun gazeteci, ana haber sunucusu Selçuk Tepeli’nin bir sözü- ki çocuklar dahi dillerine pelesenk etmişler-  ne diyor Tepeli? “200 bin trol besleyeceğinize, 200 bin sığır besleyin hiç olmazsa hayvancılığa bir katkınız olsun!”  Trol kurumsallaşması, toplumu içinden çıkılmaz hale getirir. Bugün ülkemizde yaşanan musibetlerin, felaketlerin temelinde bu uğursuz yaratıkların payı büyüktür. Zaman, doğruya susamış bir çağın içinden geçiyor. Ekranlardan taşan sesler, manşetlerden yükselen yazılar ne yazık ki artık gerçeğin değil; çıkarın, kutuplaşmanın, kör taassubun dili oldu. Öyle ki, bugün bazı TV kanallarıyla gazeteler, bağımsız haber kaynakları değil, ideolojik siparişlerin ambarı gibi çalışıyor. Hakikat arayışındaki halkın önüne perde çekiliyorlar. Halk, neyin doğru neyin eğri olduğunu ayırt etmekte zorlanıyor. Ne yazık ki sormayan, sorgulamayan, biat kültürü ile yetişen zavallılar da bu şarlatanlara inanıyorlar.  Tarafsızlık ilkesinden yoksun medya kuruluşları, tıpkı sanal âlemdeki troller gibi davranıyorlar. Tek farkları trollerin bireysel, bunlar kurumsal oluşu... Kurumsallaşmış trollerin artık bir logosu, bir stüdyosu, bir ekranı var. Trolün klavyesi neyse, taraflı medya kuruluşlarının mikrofonu, sunucusu, yorumcusu da o. Aynı anda aynı dilden konuşuyor, aynı algıyı yayıyorlar. Haber değil, algı üretiyorlar. Nemalandıkları yerlere, kişilere hizmette yarışıyorlar.  Kurumsallaşmış trol gazeteler de gazetecilik değil, emir ve talimat üzerine propaganda yapıyorlar. Oysa gazetecilik, hakikatin izini süren onurlu bir meslektir. “Gazeteci halkın vicdanıdır.” Şimdi bazıları için “halkın vicdanı değil, sponsorun cüzdanı” deniliyor. Bu onurlu meslek için ne acı bir tanım değil mi?   Gazeteci dediğin, gerçeği eğip bükmeden yazandır. Yayıncı dediğin, kime, neye, niçin hizmet ettiğini bilendir. Kalem, hak ve halk için oynamalıdır.   Gerçeği susturmak elbette mümkün değildir. Gerçek, susmaz, susturulmaz; sadece belirli bir süre için bastırılır. Bastırılan her gerçek, bir gün daha güçlü bir biçimde ve gür bir sesle geri döner. Unutulmamalıdır ki, gerçek er geç kapıyı çalacaktır. Önemli olan kapıyı başı önünde utançla değil, dimdik ve alnı açık olarak açmaktır.     Hadi Önal/ 11 Mayıs 2025/ Elazığ 
Ekleme Tarihi: 13 Mayıs 2025 -Salı

TROLLER VE KURUMLAŞAN TROLLEŞME

 

 

Susmak bir vebal... Çünkü olanlara karşı susuldukça, suçlular kendilerini haklı çıkarmak için olağanüstü gayret gösteriyor; yalanı, hatayı, yanlışı, olmamışı, yaşanmamışı varmış olmuş, yaşanmış gibi toplumun damarlarına zerk etmeye çalışıyorlar. Allah’ın kendilerine bahşettiği en büyük nimet olan aklı kullanamayan zavallılar da bu şarlatanların sözlerine inanıyor ve onların peşine takılıyorlar. Dünün saray çevresinde görülen dalkavukluk mesleği ve onun icracısı dalkavuklar da bir kaç gömlek değiştirerek bugün ekranlarda, sosyal medyada, kahvehane köşelerinde kendilerine yer etmeye çalışıyorlar. Acı olan şu ki bu şarlatanların kimisi diplomalı, kimisi kravatlı… Kimisi "kalem" taşıyor, kimisi "klavye". Kulağına üflenen yalanı savunan bu yağcı, yalaka ve kemik yalayıcılara günümüzde trol deniliyor. Troller, bir taraftan önlerine atılan kemik parçalarını yalarken diğer taraftan da müfterilerin havlamaların eşlik edip sağa sola saldırıyorlar. Bu kişiliksiz gölgelere, köpek desem köpeğe hakaret etmekten korkarım. Karanlıkta ısırmaya çalışan bu kör yaratıkların kimlikler yok, kişilikleri gelişmemiş. Bu tip kütüklerde akıl, izan, vicdan, din, iman aramak beyhude… 

 Trollerin tek düşüncesi para ve makamdır. Trolün görevi: Parayı veren yahut makam tahsis eden efendisine hizmet etmektir. Efendisinin işaret ettiği yere havlamaktır. Bu mahlûkatlar için hakikatin kıymeti yoktur. İftirayı meslek edinmiş bu sapkınların harekete geçmeleri için ayakları yere basmayan bir dedikodu,  sahte bir belge, bir montaj cümle yeterlidir. Sonrası: Saldır, yıprat, itibarsızlaştır... Yeter ki bir yerden alkış gelsin, yeter ki önlerine yalanacak yeni bir kemik konulsun. 

İnsan olmak, insan kalmak, insan olmanın hakkını vermek gibi kavramlar, trollerin kitabında yoktur.  İnsan, aklıyla, vicdanıyla kalbiyle insandır. İnsan, insanı insan yapan, hakikatin arkasında durmak onu savunmakla olunur. Oysa insanla insanlıkla uzaktan yakından ilgileri olmayan "İnsan" kılığındaki bu mahlûkların, gerçekte insanla, insanlıkla zerre kadar ilgileri yoktur. Bu yaratıkların hayatlarını, birilerinin istek ve dilekleri şekillendirir.  

Troller böyle de ya onları besleyenler… Onlar için de sağ olsun gazeteci, ana haber sunucusu Selçuk Tepeli’nin bir sözü- ki çocuklar dahi dillerine pelesenk etmişler-  ne diyor Tepeli? “200 bin trol besleyeceğinize, 200 bin sığır besleyin hiç olmazsa hayvancılığa bir katkınız olsun!” 

Trol kurumsallaşması, toplumu içinden çıkılmaz hale getirir. Bugün ülkemizde yaşanan musibetlerin, felaketlerin temelinde bu uğursuz yaratıkların payı büyüktür. Zaman, doğruya susamış bir çağın içinden geçiyor. Ekranlardan taşan sesler, manşetlerden yükselen yazılar ne yazık ki artık gerçeğin değil; çıkarın, kutuplaşmanın, kör taassubun dili oldu. Öyle ki, bugün bazı TV kanallarıyla gazeteler, bağımsız haber kaynakları değil, ideolojik siparişlerin ambarı gibi çalışıyor. Hakikat arayışındaki halkın önüne perde çekiliyorlar. Halk, neyin doğru neyin eğri olduğunu ayırt etmekte zorlanıyor. Ne yazık ki sormayan, sorgulamayan, biat kültürü ile yetişen zavallılar da bu şarlatanlara inanıyorlar. 

Tarafsızlık ilkesinden yoksun medya kuruluşları, tıpkı sanal âlemdeki troller gibi davranıyorlar. Tek farkları trollerin bireysel, bunlar kurumsal oluşu... Kurumsallaşmış trollerin artık bir logosu, bir stüdyosu, bir ekranı var. Trolün klavyesi neyse, taraflı medya kuruluşlarının mikrofonu, sunucusu, yorumcusu da o. Aynı anda aynı dilden konuşuyor, aynı algıyı yayıyorlar. Haber değil, algı üretiyorlar. Nemalandıkları yerlere, kişilere hizmette yarışıyorlar. 

Kurumsallaşmış trol gazeteler de gazetecilik değil, emir ve talimat üzerine propaganda yapıyorlar. Oysa gazetecilik, hakikatin izini süren onurlu bir meslektir. “Gazeteci halkın vicdanıdır.” Şimdi bazıları için “halkın vicdanı değil, sponsorun cüzdanı” deniliyor. Bu onurlu meslek için ne acı bir tanım değil mi?  

Gazeteci dediğin, gerçeği eğip bükmeden yazandır. Yayıncı dediğin, kime, neye, niçin hizmet ettiğini bilendir. Kalem, hak ve halk için oynamalıdır. 

 Gerçeği susturmak elbette mümkün değildir. Gerçek, susmaz, susturulmaz; sadece belirli bir süre için bastırılır. Bastırılan her gerçek, bir gün daha güçlü bir biçimde ve gür bir sesle geri döner. Unutulmamalıdır ki, gerçek er geç kapıyı çalacaktır. Önemli olan kapıyı başı önünde utançla değil, dimdik ve alnı açık olarak açmaktır.  

 

Hadi Önal/ 11 Mayıs 2025/ Elazığ 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.