PROF DR. Mehmet TOMANBAY
Köşe Yazarı
PROF DR. Mehmet TOMANBAY
 

ÜLKE YÖNETİMİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNİ YİTİRİYOR

        Prof.Dr. Mehmet Tomanbay  1970'li yıllarda Birleşmiş Milletlerin, ekonomik kalkınma ve çevrenin korunması gibi konularda düzenlediği toplantılarda "sürdürülebilirlik" (sustainability) yeni bir kavram olarak kullanılmaya başlandı. 1980'lere gelindiğinde kavramın kullanımı yaygınlaşmış ve anlamı daha da belirginleşmişti. Günümüzde de toplumsal politikaların başarılı sayılabilmesi için "uygulanan politikaların sürdürülebilir (sustainable) olması" ön koşul haline geldi.   Sürdürülebilirlik; genel olarak "tanımlanmış, olumluluğu genel kabul görmüş bir toplumsal davranış ya da yönetim tarzının sürekli olma, devam edebilme yeteneği" olarak tanımlanır. Tüm toplumu ilgilendiren herhangi bir konudaki yönetim tarzının devamlılığının yani sürdürülebilir olabilmesinin ise üç ana ayağı ya da dayandığı üç sütunu vardır. Bunlar çevresel, toplumsal (sosyal) ve ekonomik sürdürülebilirliktir.   Bu üç ayaktan özellikle ekonomik sürdürülebilirlik bir toplumun günlük yaşamını doğrudan ilgilendirmektedir. İnsanoğlunun yaşayabilmesi için temel faaliyet olan ekonomi yönetiminin nihai amacı, toplumun bireylerinin gönencini (refahını) arttırmak, ekonomik kalkınmayı sürdürülebilir bir şekilde sağlamaktır. Ekonomide sürdürülebilirlik ise, "bugünkü kuşakların gereksinimlerini, gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılayabilme yeteneklerini tehlikeye atmadan karşılamak" olarak tanımlanır. Bu tanım, sürdürülebilirliğin dayandığı üç sütunu da içeren ve birbiri ile bağlarını gösteren bir tanımdır. Sürdürülebilir ekonomik kalkınma için çevresel, toplumsal ve ekonomik sürdürülebilirlik birlikte gerçekleştirilmelidir. Çünkü, mal ve hizmet üretimini sağlayan iyi bir ekonomi yönetimi için, doğa yani çevre ve uyumlu, huzurlu bir toplumsal, sosyal ortam ön koşuldur.  Eğer bu üç sürdürülebilirlikten birisinde bile başarısızlık ortaya çıkarsa ekonomik sürdürülebilirlik gerçekleştirilemez. Ekonomi ciddi bunalımlara girmeye başlar.  Çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi ise devlet mekanizmasının en temel görevidir. Çünkü, farklı aşiretlerden, kabilelerden, mezheplerden, etnisiteden gelen insanların bir araya gelerek kurdukları devlet, bu insanların gönenç içinde yaşamak ve gönençlerini daha da arttırmak için bir toplumsal sözleşme yaptıkları anlamına gelir. Bu sözleşme ile insanlar, toplumsal ve ekonomik sistemlerini birbirine bağlamışlar, merkezi bir devletin şemsiyesi ve denetimi altında, dayanışma içinde ekonomik çıkarlarını maksimum yapmayı amaçlamışlardır. İşte sürdürülebilirliği sağlamak bu nedenle devletin ana görevidir.   Bu temel bilgiler ışığında son yıllarda ülkemize baktığımızda ne görüyoruz? Ne yazık ki çevresel sürdürülebilirlik uzun süreden beri gündemden kalkmıştır. Rant ana amaç olmuştur. Tüm demokratik ve çağdaş toplumlarda çevreyi korumanın ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamanın temel koşulu olan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporları hemen hiçbir önemli ve büyük yatırım için artık aranmamaktadır. Arananlarda da ÇED raporlarının siyasal etkilerden ne kadar uzak ve ne kadar bilimsel  hazırlandığı tartışmalıdır. Ülkenin bir çok yerinde toplumsal itirazlarla karşılanan HES'ler, ormanları ve doğayı yok eden dev yatırımlar, plansız, programsız gerçekleşen betonlaşma bu gidişatın en temel göstergeleridir.  Sürdürülebilirliğin ikinci önemli ayağı olan sosyal sürdürülebilirliğe, (Genel Ulusal Mutluluk "Gross National Happiness" olarak tanımlayabiliriz), baktığımızda durum daha da vahimdir. 15 Temmuz askeri darbe girişimi toplumu büyük bir kargaşaya itmiş ve toplumsal mutluluk hızla azalmaya başlamıştır. Bu hain girişim sonrası Hükümetin sadece darbe girişimi ile ilgili değil her konuda ülkeyi KHK'lar ile yönetmesi ve parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçme çabaları kargaşayı daha da arttırmaktadır. Öte yandan PKK, IŞİD ve FETÖ terör örgütlerinin yarattığı terör saldırıları ve Suriye'deki askeri müdahalemiz, halkımızın gelecekle ilgili beklentilerini büyük bir belirsizlik içine itmiştir. Bu koşullarda yönetimde istikrarlı bir sürdürülebilirlik ne yazık ki kalmamış görünmektedir.  Çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik ile bütünleşik (entegre) bir şekilde yürütülebilen sürdürülebilir ekonomik kalkınma da bu koşullarda hızla gerçekleşemez hale gelmiştir. 2009 yılında yaşadığımız daralmadan yedi yıl sonra ekonomimiz 2016 yılının Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarını kapsayan üçüncü çeyreğinde, tekrar yüzde 1.8 daralmıştır. Bir yandan Amerikan Merkez Bankası FED'in aldığı faiz arttırma kararları ve uluslararası düzeyde yaşanan ekonomik gelişmeler öte yandan da ülke içinde artan siyasal, sosyal belirsizlik nedenleriyle yılın son çeyreğinde ve 2017 yılı içinde de ekonomide büyümenin sürdürülmesi gittikçe zorlaşacaktır.  Anlaşılacağı üzere Türkiye, çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliği hızla yitirerek, halkının gönenç ve huzurunu sağlayamayan, büyük sorunlara aday bir ülke haline gelmektedir. Kuşkusuz bu koşullarda sadece ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik tehlikeye düşmemekte, bir bütün olarak ülkenin yönetilmesi de büyük bir risk altına girmektedir. Ülkemizin kaotik bir döneme girmesini engellemenin en önemli koşulu Türkiye'nin Anadolu'da binlerce yıllık deneyimleriyle oluşmuş ortak aklını hızla devreye sokmak ve barış ve kardeşlik yolunda sağduyunun egemen olmasını sağlamaktır.  
Ekleme Tarihi: 26 Aralık 2016 - Pazartesi

ÜLKE YÖNETİMİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNİ YİTİRİYOR

        Prof.Dr. Mehmet Tomanbay

 1970'li yıllarda Birleşmiş Milletlerin, ekonomik kalkınma ve çevrenin korunması gibi konularda düzenlediği toplantılarda "sürdürülebilirlik" (sustainability) yeni bir kavram olarak kullanılmaya başlandı. 1980'lere gelindiğinde kavramın kullanımı yaygınlaşmış ve anlamı daha da belirginleşmişti. Günümüzde de toplumsal politikaların başarılı sayılabilmesi için "uygulanan politikaların sürdürülebilir (sustainable) olması" ön koşul haline geldi. 

 Sürdürülebilirlik; genel olarak "tanımlanmış, olumluluğu genel kabul görmüş bir toplumsal davranış ya da yönetim tarzının sürekli olma, devam edebilme yeteneği" olarak tanımlanır. Tüm toplumu ilgilendiren herhangi bir konudaki yönetim tarzının devamlılığının yani sürdürülebilir olabilmesinin ise üç ana ayağı ya da dayandığı üç sütunu vardır. Bunlar çevresel, toplumsal (sosyal) ve ekonomik sürdürülebilirliktir. 

 Bu üç ayaktan özellikle ekonomik sürdürülebilirlik bir toplumun günlük yaşamını doğrudan ilgilendirmektedir. İnsanoğlunun yaşayabilmesi için temel faaliyet olan ekonomi yönetiminin nihai amacı, toplumun bireylerinin gönencini (refahını) arttırmak, ekonomik kalkınmayı sürdürülebilir bir şekilde sağlamaktır. Ekonomide sürdürülebilirlik ise, "bugünkü kuşakların gereksinimlerini, gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılayabilme yeteneklerini tehlikeye atmadan karşılamak" olarak tanımlanır. Bu tanım, sürdürülebilirliğin dayandığı üç sütunu da içeren ve birbiri ile bağlarını gösteren bir tanımdır. Sürdürülebilir ekonomik kalkınma için çevresel, toplumsal ve ekonomik sürdürülebilirlik birlikte gerçekleştirilmelidir. Çünkü, mal ve hizmet üretimini sağlayan iyi bir ekonomi yönetimi için, doğa yani çevre ve uyumlu, huzurlu bir toplumsal, sosyal ortam ön koşuldur.

 Eğer bu üç sürdürülebilirlikten birisinde bile başarısızlık ortaya çıkarsa ekonomik sürdürülebilirlik gerçekleştirilemez. Ekonomi ciddi bunalımlara girmeye başlar.

 Çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi ise devlet mekanizmasının en temel görevidir. Çünkü, farklı aşiretlerden, kabilelerden, mezheplerden, etnisiteden gelen insanların bir araya gelerek kurdukları devlet, bu insanların gönenç içinde yaşamak ve gönençlerini daha da arttırmak için bir

toplumsal sözleşme yaptıkları anlamına gelir. Bu sözleşme ile insanlar, toplumsal ve ekonomik sistemlerini birbirine bağlamışlar, merkezi bir devletin şemsiyesi ve denetimi altında, dayanışma içinde ekonomik çıkarlarını maksimum yapmayı amaçlamışlardır. İşte sürdürülebilirliği sağlamak bu nedenle devletin ana görevidir.

  Bu temel bilgiler ışığında son yıllarda ülkemize baktığımızda ne görüyoruz? Ne yazık ki çevresel sürdürülebilirlik uzun süreden beri gündemden kalkmıştır. Rant ana amaç olmuştur. Tüm demokratik ve çağdaş toplumlarda çevreyi korumanın ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamanın temel koşulu olan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporları hemen hiçbir önemli ve büyük yatırım için artık aranmamaktadır. Arananlarda da ÇED raporlarının siyasal etkilerden ne kadar uzak ve ne kadar bilimsel  hazırlandığı tartışmalıdır. Ülkenin bir çok yerinde toplumsal itirazlarla karşılanan HES'ler, ormanları ve doğayı yok eden dev yatırımlar, plansız, programsız gerçekleşen betonlaşma bu gidişatın en temel göstergeleridir.

 Sürdürülebilirliğin ikinci önemli ayağı olan sosyal sürdürülebilirliğe, (Genel Ulusal Mutluluk "Gross National Happiness" olarak tanımlayabiliriz), baktığımızda durum daha da vahimdir. 15 Temmuz askeri darbe girişimi toplumu büyük bir kargaşaya itmiş ve toplumsal mutluluk hızla azalmaya başlamıştır. Bu hain girişim sonrası Hükümetin sadece darbe girişimi ile ilgili değil her konuda ülkeyi KHK'lar ile yönetmesi ve parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçme çabaları kargaşayı daha da arttırmaktadır. Öte yandan PKK, IŞİD ve FETÖ terör örgütlerinin yarattığı terör saldırıları ve Suriye'deki askeri müdahalemiz, halkımızın gelecekle ilgili beklentilerini büyük bir belirsizlik içine itmiştir. Bu koşullarda yönetimde istikrarlı bir sürdürülebilirlik ne yazık ki kalmamış görünmektedir.

 Çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik ile bütünleşik (entegre) bir şekilde yürütülebilen sürdürülebilir ekonomik kalkınma da bu koşullarda hızla gerçekleşemez hale gelmiştir. 2009 yılında yaşadığımız daralmadan yedi yıl sonra ekonomimiz 2016 yılının Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarını kapsayan üçüncü çeyreğinde, tekrar yüzde 1.8 daralmıştır. Bir yandan Amerikan Merkez Bankası FED'in aldığı faiz arttırma kararları ve uluslararası düzeyde yaşanan ekonomik gelişmeler öte yandan da ülke içinde artan siyasal, sosyal belirsizlik nedenleriyle yılın son çeyreğinde ve 2017 yılı içinde de ekonomide büyümenin sürdürülmesi gittikçe zorlaşacaktır.

 Anlaşılacağı üzere Türkiye, çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliği hızla yitirerek, halkının gönenç ve huzurunu sağlayamayan, büyük sorunlara aday bir ülke haline gelmektedir. Kuşkusuz bu koşullarda sadece ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik tehlikeye düşmemekte, bir bütün olarak ülkenin yönetilmesi de büyük bir risk altına girmektedir. Ülkemizin kaotik bir döneme girmesini engellemenin en önemli koşulu Türkiye'nin Anadolu'da binlerce yıllık deneyimleriyle oluşmuş ortak aklını hızla devreye sokmak ve barış ve kardeşlik yolunda sağduyunun egemen olmasını sağlamaktır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.