“Eskinin çürüyüp yok olduğu, yeninin ise bir türlü ortaya çıkamadığı bir değersizleşme, bir çürüme dönemi yaşıyoruz” Antonio Gramsci
İnsan ruhunun yavaş yavaş buharlaşmasıdır. Madde yapısını kaybetme, bozulmak mecazi anlamda ise, bedensel ya da manevi olarak çökmektir. İnsanın kendi boyutlarına karşı körleşmesidir.Zihin ilkesiz dalavereci olur , doğru, yanlış birbirine karışır. Bencillik , zalimlik, fanatizm, hoşgörüsüzlük yer alır. Dünya dillerinde de yeri hazırdır. Arapça “tefessüh” sözcüğü ile anımsanır.
Çürüyüp dökülme, kokuşma anlamına gelen ve daha çok, özelliklerini yitirerek bozulan, tanınmaz hale gelen kişiler ve toplumlar için kullanılırdı. İkincisi ise Fransızca “dekadans” sözcüğüdür. Öteki dillere de geçmiş bu sözcük gerileyişi ve çöküşü anlatmaktadır. İlk yaygınlaşması sırasında, özellikle, ahlak, sanat edebiyat alanlarıyla ilgili olarak kullanıldı. Toplumsal düzenin bozulması, değerlerin kaybedilmesi, toplumda güvenin azalması, suç oranlarının artması, ahlaki normlara olan saygının azalmasını getirir.
Ekonomik, politik, kültürel veya diğer sosyal faktörlerle ilişkisi bulunmaktadır. Toplumun genel refahını, istikrarını ve uyumunu etkilemektedir. Siyasi, sosyal ve toplumsal zeminde işlevsel olduğu kadar iktisadi ve psikolojik zeminde de etkisini göstermektedir. Toplumsal çatışma beslenir. Farklı seslerinde ahengi kalmaz, birbirleriyle çatışır. Çürümenin iki temel bileşeni ise: Yabancılaşma ve anlamsızlıktır. İlgisizliği ve güvensizliği beslemektedir.
Her çürüme, bir anda çoğalarak gündem oluşturmamaktadır, küçük adımlarla, yeni imalarla, yetersizliklerine yapılan küçük vurgularla, değerlerden kopuş ve yeni anlam arayışları tetikleyici bir işleve sahip olmaktadır. Birçok bakımdan dayanılması güç bir kirlenmeye, kirin birikmesine, kokuşmaya yol açmaktadır. Yozlaşmış bir hukuk sistemi, şatafatlı bir görgüsüzlük, kutsanan dipsiz cehalet, bitmeyen bir öfke, zorbalık, doymak bilmeyen egolar… Yer tutar.
Liyakat dışlanır. Terazinin ayarıyla oynanır, devlet malını deniz yemeyeni domuz diye tanımlanır, bal tutan parmağını yalamaya başlanır, hukuk gücünü kaybeder ve yerini güçlüler hukukuna bırakır.Çürük toplum hapishaneye dönüşür. Çürüme tepeden başlar, tabana yayılır. Meclis’ten, adliye koridorlarına, emniyetten, sokaklara, okullardan evlere kadar uzanan bir bozulmadır.
Çürüme bir kez tetiklenince, toplumsal değerler de ihlal edilir. Demokrasi talebi yerine imtiyaz talebi öne çıkar. Gerilemeyi, alçalışı, çöküşü de getirir. İki yönlü gelişir. İçerden ve dışarıdan bir etki ile başlar…Çürüme, toplumsal bir hastalığı içine alır . Bu hastalık tedavi edilmediği sürece toplumsal çöküşü getirir. Çürüme kapitalist sistemin sorunudur. Çürüyen kapitalizm büsbütün saldırganlaşmaktadır.
Devletlerin emperyalist doğası, dünya savaşı tehdidir. İnsan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, sınır tanımaz sömürü de bunun parçalarıdır. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre yerkürede 264 milyon kişi kaygı bozukluklarıyla, 322 milyon kişi ise depresif bozuklukla savaşıyorken; “Modern dünyada insanların uyku dışındaki zamanlarının yüzde 60’ın çalışarak geçirmektedir.
Kapitalizmin ya da çağımızın kapitalizmi olan emperyalizmin olağanüstü boyutlardaki çürüme süreci, eninde sonunda ve kendi başına, onun çöküşüne yahut yıkılışını getirecektir.
Bu çürümeye yardımlaşma ile karşı çıkılır. Düzen içi hiçbir çözüm, var olan çürümeyi temizleyemez, çökmeyi ortadan kaldıramaz. Çözüm birleşik ortak mücadeleden ve toplumçu dayanışmadan geçmektedir.
Özgür Karakaya
ozgur694@hotmail.com