Siyaset çok konuşur; vicdan az.
Ama bazen vicdanın sessizliği, en yüksek kürsülerden daha gür haykırır.
Bugün o sessizliğin yankısını ODTÜ’de duyduk.
Bir üniversite kampüsüne, Amerikan bayrağı dikildi.
Kumaşı temizdi belki ama anlamı kirliydi.
O bayrak, yıkılan şehirlerin, yetim kalan çocukların ve sömürülen halkların gölgesini taşıyordu.
Ve o gölge, Türk gençliğinin yüreğine düşmedi.
ODTÜ’lü gençler o bayrağı indirdiler.
Yerine Filistin bayrağını çektiler.
Bunu yalnızca bir millet için değil, mazlumun onuru için yaptılar.
Çünkü mazlumluk pasaportla ölçülmez; vicdanın dili, insanlığın ortak sesidir.
Ama işin aslı daha derindir…
Filistin mazlumdur, evet.
Lakin dünyanın en çok sömürülen, en çok aldatılan, en çok sabreden milleti Türk milletidir.
Yıllardır kendi kurt postuna bürünmüş kurtlar tarafından içten içe kemirilen bu millet, mazlumun hâlini en iyi bilen millettir.
Bu yüzden o gençler, sadece Filistin’e değil; Türk’ün unutulan vakarına da sahip çıktılar.
Bir üniversite sadece bina değildir; yürektir.
Bilgi, vicdanla birleşmezse insanı kör eder.
O gençler, işte o körlüğü reddetti.
Bir bayrağı indirip bir dönemin yüzüne ayna tuttular.
Bizim bayrağımızın rengi şehidin kanıdır; anlamı dua, biçimi haysiyettir.
O varken, göğe başka bir sembol yakışmaz.
Hakikat, rüzgârın yönüne göre eğilmez;
vicdan, çıkarın hizasına göre konuşmaz.
Gerçek milliyetçilik, sloganlarda değil; susarken bile onurla durabilmektir.
Gerçek duruş, güçlünün önünde eğilmek değil; mazlumun yanında dimdik durmaktır.
Ve unutmayın:
Bir ülke, gençliğinin vicdanı kadar güçlü;
vicdanı kadar bağımsızdır.
Bir bayrağı indirdiler; ama aslında zalimin sessizliğini yırttılar.
Yaşasın Zalimler İçin Cehennem...!